
Ağrı dağı için ilk entreman tırmanışını bölgemizin ikinci yüksek zirvesi olan (3024 m.) Gömme Akdağ’a gerçekleştirdik. 8 Ağustos günü Elmalı’da kısa bir mola verip erkenden kamp alanımıza vardık. Kamp alanımız Subaşı Yaylası. 2050 metrede altı-yedi futbol sahası büyüklüğünde düz yemyeşil bir alan. Buz gibi suları ile bölge insanlarının yazları sık sık uğrak yeri. Yaylada dört beş sürü sahibi çoban ve ailesi yaşıyor.
Kampımızı hemen kurduğumuz için tırmanış programımızda bir değişiklik yapıp, tırmanışı gece yapmaya karar veriyoruz. Saat 16.30’da toplanmak üzere çadırlarımıza çekiliyoruz. Ancak dağ bulut topladığı için beklenen oluyor ve yağmur başlıyor. Çadırlarımızda yağmurun dinmesini bekliyoruz. İki saatlik bir dinlenmeden sonra 18 gibi yürüyüşe başlıyoruz.
Tırmanış rotamız güney doğu rotası, kolay ve eğlenceli başlıyor. Saatin ilerlemesi ile havanın serini yavaş yavaş ayaza dönüyor. Ancak bu saatlerde böyle havalarda doğada olmak çok keyif verici. Saatte 300 metrelik bir tırmanış ile hızla yükseliyoruz. Bu yüksekliklerde Akdağ adından yarışır bir vaziyette beyaz kayalıklarla kaplıdağ. Aladağlara çok benziyor.
Dağda subaşı yaylasının üzerinde çobanların uğrak yeri olan onlarca küçük yayla var. Bizde 2600 metreye çobanların kullanmış olduğu patikaları takip ediyoruz. Çarşaksız ve kolay bir rota. Bu yüksekliklerde dağda yer yer kar var. 2750 metreden sonra kısa bir çarşağa girip son düzlükten sonra tepe lambalarımızın ışığında saat 21.30 gibi Ak dağ’ın zirvesine çıkıyoruz. 20 dakikalık bir kahve molasından sonra havanında soğuğunun etkisi ile inişe geçiyoruz. İniş rotamızda biraz değişiklik yapıp yola koyuluyoruz. Ay ışığı altında, keyifli bir yürüyüş başlıyor.
Fakat rota değişikliği ve havanın kararmasından dolayı 2500 metrelerde yolumuzu kaybediyoruz ve vadiler arasında dönüp durmaya başlıyoruz. Birkaç yanlış denemeden sonra ekipte sorunlar başlıyor. Bir arkadaşımızın ayağına sık sık kramp giriyor. Ekipte yer alan doktorumuz halinden pek memnun değil. En büyük korkumuz havanın bozması. Zira heran yağmur yağabilir. Bu yüksekliklerde havaya pek güven olmaz. Ekip liderimiz öncü yürüyüşlerle yolumuzu bulmaya çalışıyor. Hava gece yarısından sonra iyice soğuyor. Kuzey yıldızının da yardımı ile saat bir gibi iniş rotamızı bulup patikalara giriyoruz. Ay ışığında şarkılar söyleyerek şakalaşarak, keklik pınarında kısa bir molaverip yola kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu saatlerde korktuğum oluyor ve sol dizimde gene ağrılar başlıyor. Anlaşılan hafta da üç gün on kilometre bindiğim bisiklet yeterli değil. Dizlerimi güçlendirmem lazım. Sabaha karşı saat 03 gibi dokuz saatlik bir yürüyüşün ardından kampımıza varıyoruz.
Hava çiği yağdığı için iyice soğuyor. Ancak uyku tulumunda ısınmamımda etkisi ile hemen uykuya dalıyorum. Dört saatlik bir uykunun ardından çobanların sesleri ile uyanıyorum. Sürüler gittikten sonra sessizlik çöküyor. Etrafta tavuklar, atlar yaylanın tadını çıkarıyor. Bende biraz dolaşıp birkaç fotoğraf çekiyor, sabah kahvaltısından sonra çadırlarımızı toplayıp saat 9 gibi yola çıkıyoruz.
Kampımızı hemen kurduğumuz için tırmanış programımızda bir değişiklik yapıp, tırmanışı gece yapmaya karar veriyoruz. Saat 16.30’da toplanmak üzere çadırlarımıza çekiliyoruz. Ancak dağ bulut topladığı için beklenen oluyor ve yağmur başlıyor. Çadırlarımızda yağmurun dinmesini bekliyoruz. İki saatlik bir dinlenmeden sonra 18 gibi yürüyüşe başlıyoruz.
Tırmanış rotamız güney doğu rotası, kolay ve eğlenceli başlıyor. Saatin ilerlemesi ile havanın serini yavaş yavaş ayaza dönüyor. Ancak bu saatlerde böyle havalarda doğada olmak çok keyif verici. Saatte 300 metrelik bir tırmanış ile hızla yükseliyoruz. Bu yüksekliklerde Akdağ adından yarışır bir vaziyette beyaz kayalıklarla kaplıdağ. Aladağlara çok benziyor.
Dağda subaşı yaylasının üzerinde çobanların uğrak yeri olan onlarca küçük yayla var. Bizde 2600 metreye çobanların kullanmış olduğu patikaları takip ediyoruz. Çarşaksız ve kolay bir rota. Bu yüksekliklerde dağda yer yer kar var. 2750 metreden sonra kısa bir çarşağa girip son düzlükten sonra tepe lambalarımızın ışığında saat 21.30 gibi Ak dağ’ın zirvesine çıkıyoruz. 20 dakikalık bir kahve molasından sonra havanında soğuğunun etkisi ile inişe geçiyoruz. İniş rotamızda biraz değişiklik yapıp yola koyuluyoruz. Ay ışığı altında, keyifli bir yürüyüş başlıyor.
Fakat rota değişikliği ve havanın kararmasından dolayı 2500 metrelerde yolumuzu kaybediyoruz ve vadiler arasında dönüp durmaya başlıyoruz. Birkaç yanlış denemeden sonra ekipte sorunlar başlıyor. Bir arkadaşımızın ayağına sık sık kramp giriyor. Ekipte yer alan doktorumuz halinden pek memnun değil. En büyük korkumuz havanın bozması. Zira heran yağmur yağabilir. Bu yüksekliklerde havaya pek güven olmaz. Ekip liderimiz öncü yürüyüşlerle yolumuzu bulmaya çalışıyor. Hava gece yarısından sonra iyice soğuyor. Kuzey yıldızının da yardımı ile saat bir gibi iniş rotamızı bulup patikalara giriyoruz. Ay ışığında şarkılar söyleyerek şakalaşarak, keklik pınarında kısa bir molaverip yola kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu saatlerde korktuğum oluyor ve sol dizimde gene ağrılar başlıyor. Anlaşılan hafta da üç gün on kilometre bindiğim bisiklet yeterli değil. Dizlerimi güçlendirmem lazım. Sabaha karşı saat 03 gibi dokuz saatlik bir yürüyüşün ardından kampımıza varıyoruz.
Hava çiği yağdığı için iyice soğuyor. Ancak uyku tulumunda ısınmamımda etkisi ile hemen uykuya dalıyorum. Dört saatlik bir uykunun ardından çobanların sesleri ile uyanıyorum. Sürüler gittikten sonra sessizlik çöküyor. Etrafta tavuklar, atlar yaylanın tadını çıkarıyor. Bende biraz dolaşıp birkaç fotoğraf çekiyor, sabah kahvaltısından sonra çadırlarımızı toplayıp saat 9 gibi yola çıkıyoruz.