20 Temmuz 2009

20–21 Haziran 2009 Kızlarsivrisi (3070)







20–21 Haziran 2009 Kızlarsivrisi
(3070 m.)

Kulübün her yıl geneleksel hale gelen Yaz Şenliği Kızlarsivrisi tırmanışı için 20 Haziran’da Elmalı’da buluşup kamp yerine hareket ediyoruz. Kamp alanımız ülkemizin el değmeden kalmış yaşı binyıllarla ölçülen efsanevi sedirlerin ve yegâne sakinleri yaban hayvanları olan Çamkuyu. Antalya’da havanın iyice bunalttığı bir günde yola çıkıyoruz. Antalya’nın 130 kilometre kuzeybatısı, Elmalı ilçesinin 30 kilometre güneyinde, Toros dağlarının eteklerine 2 saatte varıyoruz. Kamp alanına varmamızla bize kelebekler, yaban atları, sayısız kuş çeşidi, rengârenk bitki örtüsü ve yaşı neredeyse sekiz yüz olan sedirler ve ardıç ağaçları karşılıyor. Kamp alanımıza gelirken yolda doyasıya tepeden baktığımız yemyeşil Avlan gölü sedir ağaçlarının koyu yeşili baharın rengârenk renk cümbüşü insanın gözlerini kamaştırıyor. Birde bu yetmezmiş gibi havanın çok temiz olması bizi iyice yoruyor. Böyle bir doğal ortamda ilk işimiz etrafı bir kola can etmek oluyor. Sanki başka bir alemdeyiz. Ciğerlerimiz, gözlerimiz ve beynimiz bu cennete bayram yapıyor.

Dostlarımızla kucaklaşıp biraz sohbetten sonra etrafta keşif gezilerine çıkıyoruz. Bol bol sohbet edip fotoğraf çekiyoruz. Derken kampımız iyice kalabalıklaşıyor. Yurdun çeşitli illerinde yaklaşık 250 dağcı şenliğe katılıyor. Hava kararmadan çadırımızı kurmamız gerektiğinden biraz acele etmemiz gerekiyor. Zira böyle bir ortamda zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyoruz. Derken yemek vaktinin geldiğinden toplanıp kulüp ikramı olan yemekten tıka basa yiyoruz. Kamp alanımızın oluşmasında yer alan arkadaşlar canla başla koşuşturup duruyor. Hiçbir şeyi gözden kaçırmamışlar. Ancak kamp alanımız birkaç defa ilaçlanmasına rağmen çok kene olduğundan biraz tedirgin oluyoruz. Ambulansın hazır bulunması içimizi rahatlatıyor.

Güneşin batmasıyla birlikte kamp ateşimiz yanıyor. Havanın ayazı çıkıyor ve üzerlerimize polarlarımızı giyip ateşin başında sohbete dalıyoruz. Derken tırmanış liderimiz tırmanış ile ilgili bilgiler veriyor. Katılım sayısının fazla olmasından dolayı dört grup halinde ve iki farklı saate tırmanışa başlayacağımızı öğreniyoruz. Teknik bilgi ve sorulardan sonra sıra eğlenceye geliyor. Aramızda yetenekli olanlar hemen belli oluyor. Sesi güzel olanlar türkü söylemeye, iyi dans edenler dans etmeye başlıyor. Farklı ülkelerden aramızda olan dağcılar da eğlenceye katılıp hünerlerini sergiliyorlar. Saatin su gibi aktığının farkına yat anonsu duymamızla varıyoruz. Grotex montumu almayı unuttuğum için celilin montunu alıp çadırımıza gidiyoruz.

Saat 22.30 gibi çadırımıza çekiliyoruz. Derin bir sessizlik beklerken zirve yapmayacak olan arkadaşları zor yatırıyoruz. Saat 03 gibi uyanıp hazırlanmam gerektiğinden hemen uyumam gerekiyor, ancak havanın soğu uyumamı engelliyor. Seçil’inde benimle olmasından dolayı tek uyku tulumu ile hazırlıksız yakalanıyoruz. Birkaç saat kestirdikten sonra kalkıp hazırlanıyor ve yola çıkıyoruz.
Her zaman zirveye fora demek heyecan veriyor bana. Öndeki İzmir ve İstanbul grubunun arkasından yarım saat sonra biz başlıyoruz tırmanmaya. Önümüzde tek ardıca kadar uzun ve kolay bir rota var. Bu yıl karların geç erimesinden dolayı patikaların bazıları ya yok olmuş ya da ol taşlarla dolmuş. Bizim grubun lideri Sıtkı Bey olduğundan içim çok rahatız.

Yarım saat kadar ilerledikten sonra önde giden grupların ışıklarını görmeye başlıyoruz. İki grupta zor olan patikalara girmişler ve yolu uzatıyorlar. Güneşin ilk ışıkları altında tırmanmak en az zirvede aldığım kadar haz veriyor. Bir saat kadar yürüdükten sonra tek ardıca varıyoruz. Bu arada öndeki grup liderlerinden birisinin telsizi çalışmıyor ve onlarla ışıklarımız aracılığı ile iletişim kurabiliyoruz.

Tek ardıç ta birleşiyoruz ve 32 kişilik grubumuz da kopmalar başlıyor. Biz Hüseyin ağabey ile gruptan ayrılıp önde gidenlerin arkasında ilerliyoruz. Tek ardıçtan sonra rotamız çok dik ve çarşaklı. İlk düzlüğe çıkmamız bizi yoruyor. İlk düzlükten sonra iki kilometre kadar nispeten düz bir yolumuz var. Ve bu yükseklikten sonra (2400–2600) yer yer kar var. Önümüzde kızlar sivrisinin sivrisini tırmanmamız gerekiyor. Dik ve uzun bir patika var. Bir saate orada tırmandıktan sonra son düzlüğü geçip tepeye varıyoruz. Akşamdan zirvede kamp kurmuş bir grup ile karşılaşıyoruz. Ve tabiî ki bizden önce yola çıkan ilk ekipten zirveye ulaşanlar ile. On dakikalık bir tırmanıştan sonra saat 8.15 vee işte zirve. Benim eğitim almamdan sonra tırmandığım en yüksek nokta. Biraz dinlenip manzaranın tadını çıkarıyorum. Çantamdan bir şeyler çıkarıp yedikten sonra Hüseyin ağabeyin geçen yıl getirip zirvede bir taşın üzerine başladığı fırıldağın bakımını yapıyoruz. Hala dönüyor olması çok keyif verici.

Zirvede yarım saatlik bir moladan sonra saat 9 gibi dönüşe geçiyorum. Onbeş dakika indikten sonra birlikte yola çıktığımız grup ile karşılaşıp onlara moral verip inişe devam ediyorum. İlk düzlüğe kadar hızlı bir şekilde yol alıyorum. Derken tek ardıç üzerine geldiğimizde sol dizimde ağrı başlıyor. Sık dinlenmem gerektiğini biliyorum ancak güneş yakıcılığını artırıyor. Dik ve çarşaklı bir rotadan inmek zorundayım. Sürekli sağ ayağıma yüklenip batonları daha etkin kullanarak inişe devam ediyorum. Tek ardıca vardığımda ayağımı sürükleye sürükleye inişe devam ediyorum. İyice yavaşlamama rağmen dönüşte önümde birkaç arkadaş var. Dizim düz ve tırmanış sırasında ağrımıyor fakat iniş sırasında sürekli sızlıyor. Zorlana zorlana saat 11 gibi dağdan iniyorum.
Önümde kampa kadar dört kilometre kadar bir yol var. Güneş tam tepemde ayağımda sızı tek başıma yürümeye davam ediyorum. Toros sedirlerinin altına geldiğimde gene keyfim iyice artıyor. Bin yıllık ağaçların altında yürken bol bol kendimi sorgulayıp hayal kuruyorum.

Dört milyon yıllık olan bu topraklarda iki bin yıldan bu yana var olan insanoğlu son elli yılda dünyaya kaynaklarını ne kadar düşünmeden tüketiyor. Sanki tüm kaynaklar sınırsızmış gibi bize emanet bu dünyayı kendi ellerimiz ile yok ediyoruz. İki bin yıllık bu ağaçlar korumaya alınsa da yanlış politika ve hırslarımız yüzünden kuruttuğumuz Avlan gölünün yok olması ile tüm ekosistem değişmiş ve gölü tekrar canlandırmaya çalışıyoruz. Gölün kuruması ile onlarca kuş, ve ağaç türü değişiyor ya da yok oluyor. Gölün şu anki hali perişan. İnsanoğlunun açgözlü ve her şeyi ile hız üzerine kurmuş olduğu sistem kendinine zarar vermeye başladı. Kampımızda ki kene sorunu yaptıklarımızın bir sonucu işte. Hala eko sistemin dilini okumayıp keneleri yok etmek için ilaç kullanıyoruz. Atmış olduğumuz her adım bir sonraki adımda bizi daha da işin içinden çıkarmaz hale getiriyor hâlbuki keneyi ilaçlamak yerine kuşlara zarar vermesek doğa kendiliğinden dengelenecek. Zaten bu hızla yaşamaya devam edersek sanırım elli yıl sonra çok şey kaybedeceğiz. Yaşam tempomuz bu hızla devam edersek hem mutlu olamayacak hem sağlıklı beslenmemiz mümkün olmayacak hem de her şeyi yok edeceğiz. Ne kadar düşüncesiz ve bencil bir yaşam metodu. Şehirler kuruyoruz güvenli ve mutlu yaşayalım diye. Ancak yaşayan her yüz insandan doksan beşi mutsuz ve sağlıksız. İnsanoğlu yavaşlamadan tüketmeye devam ederse bunun bedellerini ağır ödeyecek.
Tüm bu düşünceler ile son enerjimi de kullanıp kamp alanına geliyorum. Seçil beni görür görmez koşarak geliyor. Suyum bittiği için susuzluğumu giderip üzerimi değiştiriyorum. Ayten hoca ve celil ile tırmanış hakkında biraz sohbet edip çadırımızı toplamaya başlıyoruz. Bu arda keneden iki kişiyi daha hastaneye kaldırmışlar.
Saat 13.30 gibi dostlarla vedalaşıp yola çıkıyoruz. Seçil ile dönüş yolunun tadını çıkarıyoruz. İki saatlik bir araç yolculuğundan sonra Antalya’ya dönüyoruz. Vücudumdaki tüm toksinleri atıp düş dünyamı bu kadar doldurmanın bana vermiş olduğu bir haz ile tırmanışı tamamlıyoruz.