23 Temmuz 2016

Kıtalararası Bisiklet Turu (Transcontinental Race)

Bisiklet sevenlere bir müjde vermek istiyorum; ultra dayanıklılık gerektiren Dünya’nın en zorlu bisiklet yarışlarından, Transcontinental Race’ın bu yılki bitiş çizgisi Çanakkale’de olacak. On beş gün sürmesi planlanan yarışta sporcular Belçika’nın Geraardsbergen şehrinden başlayıp dört kontrol noktasını (Fransa, İsviçre, İtalya, Karadağ) geçerek 3800km bir yolun ardından Çanakkale’ye ulaşacak. 



Günlük ortalama 250-300 km pedal basıldığını düşündüğümüzde yarışın ne zorlu olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Gece gündüz saatin hiç durmadığı bu yarışta, sporcular geriye düşmemek için günlük ihtiyacınının çoğunu –ki buna uyumakta dahil bisiklet üzerinde gidermek zorunda. Her anını stratejik bir planlama ile değerlendirebilen yarışçının bitiş çizgisini gördüğü yarışta sporcuları organizasyon ekibi bisiklet üzerinde yerleştirdikleri navigasyon cihazı ile takip etmekte.

Transcontinental bisiklet turu devletler ve büyük firmalar tarafından desteklenen Grand turların aksine daha çok macera ruhlu insanların katıldığı bir organizasyon. Tüm planlamamanın (bisiklet, rota, yeme içme, mola yerleri, kazalar, güvenlik, mekanik arıza vs.) sporcular tarafından yapıldığı, zorunlu kalmadıkça dışarıdan hiçbir desteğin alınmadığı, dört kontrol noktası dışında rotanın kendilerince belirlendiği, navigasyon dışında hiçbir kimsenin izlemediği bu yarış tam bir survivor.

Bu yıl dördüncüsü koşulacak yarışa bazı çevreler tarafından ciddi eleştiriler de gelmekte. Eleştirilerin en başında yarışçıların takip meselesi var. Her ne kadar teknolojinin imkânları ile giderilmeye çalışılsa da sporcuların canlı takip edilmemesi eleştirileri önleyemiyor. Bir diğer eleştiri konusu doping meselesi. Ayrıca sporcuların güvenliği,  kaza anlarında ilk yardım meselesi başka bir sorun. Umarım bu ve buna benzer eksiklikler giderilirken turun diğer turlar gibi (Giro, Tour de France vs.) macera tarafı yok edilmez.

29 Temmuz da başlayacak yarış ile ilgili daha fazla bilgiye ulaşmak isteyenler http://reportage.transcontinental.cc web adresini ziyaret edebilir. Dünya çapında birçok insanın takip ettiği,  250 sporcunun yarışacağı bu yarışa umarım gereken ilgiyi gösteririz. 

Etkinlik Programı:

29 Temmuz 2016: Yarış öncesi kayıt ve brifing: Flanders
30 Temmuz 2016 Geraardsbergen Yarış Startı
1 Ağustos 2016: CP1’in Clermont Ferrand’tan kaldırılması
4 Ağustos 2016: CP2’nin Furkapass’tan kaldırılması
6 Ağustos 2016: CP3’ün Passo di Giau’dan kaldırılması
10 Ağustos 2016: CP4’ün Durmitor’dan kaldırılması
13 Ağustos 2016: Bitiş Partisi, Çanakkale, Türkiye 

27 Kasım 2015

Dağcının - Tırmanıcının Menifestosu




Ben,
-Tırmanırken dağı, çevreyi korumam gerektiğini hep aklımda tutacağım,

-Tırmanırken dağda veya kayada iz bırakmamaya çalışacağım. Boltlu tırmanışlarda, kayaya ve yöresel kurallar ile spor değerlerine önem vererek etkimi en aza indireceğim,

-Her zaman getirdiklerimi geri götüreceğim,

-Ziyaret ettiğim dağ ve vadilerde yaşayan yaşam tarzlarına ve kültürlerine saygılı olacağım,

-Ziyaret ettiğim ülkenin yasalarına ve toplumun kültürüne uygun hareket edeceğim,

-Sportif uygulamalara ve prensiplere uygun olmayan herhangi bir doping maddesini asla kullanmayacağım,

-Gereken her yerde ihtiyacı olanlara, zirveden vazgeçmem gerekse bile, yardım edeceğim.

-Teknik kapasiteme uygun yerlerde ve sertifikalı malzeme ile tırmanacağım.

-Dağda karşılaştığım dağcılara saygılı davranıp onlarla teknik tırmanış bilgilerimi paylaşıp, onların önerilerine de kulak vereceğim.

-Yerel tırmanış geleneklerini gözününde bulunduracağım.

16 Ağustos 2015

Etkileyici Doğa Filmleri

İnsanın doğa ile olan mücadelesini konu alan birçok film çekildi. Bazıları bize müthiş dağ görseli sunarken doğanın inasana nasıl acı verebilecegini de anlamamıza yardımcı oldular. Doğada kuralları onun koyduğunu, yapılan en küçük bir hatanın nelerle sonuçlanacağını bu filmleri izlerken daha iyi anlayacaksınız. Her ne kadar gerçek hayattaki dağcılıkla ve doğal yaşam ile birebir örtüşmeyen bir çok filmde ciddi abartıların ve tipik Hollywood atraksiyonlarının bulunduğunu söylemek çok yanlış olmaz. Her şeye rağmen doğanın haşmetini beyaz ile uçurumların birleşen güzelliğini ve insanın yaşadığı trajedileri çok iyi anlatan bu filmleri izlemenizi öneririm.

Yaşamak için- Alive (1993)
Uruguay ragbi takımının gerçekten yaşadığı bir olaydan yola çıkan film takım uçağının Ant Dağlarına çarptıktan sonra yaşanan hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Takımın her bir üyesi hayatta kalma iç güdüsüyle dağlardan kurtulmak için elinden geleni yapar. Aralarından bazıları çetin hava ve coğrafi koşullara ayak uyduramasa da kalanlar Tanrıya olan inançlarını kaybetmemeye ve ailelerine dönmeye çalışırlar. Hikaye zamanında manşetlere, kazazedelerin hayatta kalabilmek için birbirlerini yemeleriyle geçmişti.

Yeni Hayat - Cast Away (2000)
Ömrü boyunca modern kent çevresinde yaşamış; 747’lerle dünyayı dolaşmış ve sürekli bilgisayar ortamında çalışarak yaşamını sürdürmüş. Hırslı kişiliği yüzünden her şeyini kariyerine adamış olan Noland günlerini, maksimum kontrol sayesinde maksimum başarıyı getirecek şekilde önceden planlayarak yaşamaktadır. İşinde her şeyi halledebilen Chuck özel hayatında aynı derecede başarılı değildir çünkü işiyle ilgili sorumlulukları, uzun zamandır birlikte olduğu sevgilisi Kelly'ye çok az zaman ayırmasına neden olmaktadır. Ve bir gün bindiği uçak denize düşünce Fiji’de ıssız bir adada tek başına yaşam mücadelesine başlar.
Uzun uğraşlar sonunda adadan kurtulmayı başarır. Ancak aradan dört yıl geçmiştir. Hayatının dönüm noktası olan bu olay yaşanmadan evvel sadece işine gömülü bir hayat sürdüren, kız arkadaşı dahil çevresinde sevdiği herkesi ihmal eden bu adam için eski hayatını sürdürmek mümkün olacak mıdır?



Dikey Limit-Vertical Limit (2000)
Peter ve Annie dağcılık konusunda uzman iki kardeştir.Babalarını bir kaza sonucu kaybetmelerinden sonra Annie babasına daha yakın olacağını düşündüğü için dağcılığa devam edeken,Peter fotoğrafcılığa başlamıştır.Yıllar sonra iki kardeş K2 dağının ana kampında karşılaşırlar.Annie dağa tırmanmak isteyen ünlü zenginlerden John Vaughn'un ekibindedir.Ekip tırmanışa geçtikten kısa bir süre sonra hava bozmaya başlar.Fakat vaugh geri dönme çağrılarına uymaz ve teklif ettiği para ile dağcıları ikna eder.Ancak beklenen olur ve dağcılar dağda mahsur kalır uzun süredir tırmanış yapmayan Peter ekibini toplar ve başta kardeşi olmak üzere herkesi kurtarmak zorunda kalır. Ama bu kolay bir iş olmayacaktır

Boşluğa Dokunmak-Touching The Void (2003)
1985 yılında ingiliz dağcı iki gencin daha önce hiç kimsenin tırmanmayı başaramadığı Peru'daki Siula Grande zirvesine tırmanmaya çalışırken başlarına gelen akıl almaz kazanın gerçek hikayesini anlatıyor.İyi başlayan tırmanış gitgide bir kabusa dönüşüyor. Günler süren macera sonrası zirveye ulaşmayı da başarırılar. Fakat Joe dönüşe geçtiklerinde düşerek bacağını kırar. Simon dostunu yarı yolda bırakmadan onu 300metrelik bir ipe bağlayarak dönüş yoluna beraber devam eder. Fakat Joe bir noktada öyle bir düşer ve takılır ki Simon’ın ipi kesmekten başka çaresi yoktur. Simon arkadaşının ölümünü kabullenerek dönüşe devam eder fakat Joe bir yarıya düşerek hayatta kalmayı başarır ve tek başına dağdan inmeyi başarır.



Özgürlük Yolu-Into the Wild (2007)
Okulunun gözde öğrencisi Christopher McCandless, 1990 yılında mezun olduktan sonra biriktirdiği 24.000 doları bir vakfa bağışlar ve hayatının seyahatine çıkmaya hazırlanır. Orta gelirli bir ailenin oğlu olan Christopher'ın en büyük amacı Alaska'ya giderek oradaki vahşi doğayla iç içe yaşayabilmektir. Christopher çıktığı yolda hayatını değiştirecek birbirinden ilginç karakterle karşılaşacaktır.

Kuzey Yamacı-Nordwand (2008)
1936 yılının Nazi Almanyası döneminin arka planda olduğu, “zirveye ulaşma”nın en büyük ihtiras olduğu olaylar zinciri aktarılıyor. Birkaç dağ sevdalısı, Avrupa’nın en yüksek dağlarından birini keşfetmek için, farklılıklarını bir tarafa koyarak işe koyulurlar. Dünyanın en meşhur kuzey yüzüne sahip İsviçre’nin Eiger Dağı, kuzey duvarının ortalama 70 derecelik eğimiyle dünyanın en tutkulu dağcılarının hep gözdesi olmuştur. Bu dağa tırmanırken hayatını kaybeden birkaç Alman dağcıdan sonra başarılı olacak başka bir ekip aranmaktadır. Tony Kurz ve Andi Hinterstoisser o sıralar faşist Alman ordusunda görev yapmaktadırlar. Berlin’in en büyük gazetelerinden birinin editöryel sekreteri konuyu bilmekte ve Kurz’u tanımaktadır. Kurz ve Hinterstoisser’i dağa tırmanmak için ikna etmeye çalışır. Hinterstoisser bu işe olumlu bakarken Kurz Nazi Almanyası hakkında şüpheler içindedir. Sonunda kabul eder ama bu riski Alman liderleri mutlu etmek için değil, kendisi için yaptığının altını çizer. Kurz ve Hinterstoisser sonunda yaz ortası gibi tırmanmaya başlarlar ve bir grup Avusturyalı ile bir yarış içine girerler.

127 Saat-127 Hours (2010)
Yaşanmış gerçek iç burkan bir olaya dayanan 127 Saat, Oscarlı yönetmen Danny Boyle'un 'Slumdog Millionaire'den sonraki çalışması. Genç dağcı Aron Ralston, kimseye haber vermeden çıktığı yolculuğunda Utah yakınlarında Moab bölgesinde büyük bir kaya parçasının arasına sıkışır. 5 gün boyunca hayatta kalmak için elinden geleni yapan Aron'ı oradan kurtaracak kimse yoktur. Tek çaresi yine kendisidir...
5 gün boyunca kolu kayaya sıkılmış bir şekilde aç ve suzu kalan Aaron, başta sevgilisi olmak üzere, ailesi ve yolda karşılaştığı iki dağcı kızdan yardım bekler önce. Fakat zaman geçtikçe kimsenin ondan haberi olmadığını anlar... 5 gün boyunca yaralı halde sıkışıp kaldığı kayada içsel sorunlarıyla başbaşa kalan Aaron aynı zamanda cesareti ve kendisini metrelerce derinlikteki bu beladan kurtarmaya yarayacak tüm yönleriyle de yüzleşir.
Dinamizmini ve heyecanını hiç kaybetmeyen film, seyirciye daha önce hiç yaşamadıkları ve belkide karşılaşamayacakları bir yolculuğa çıkartırken, hayattaki seçimlerle ilgili sıra dışı bir hikâye sunuyor.

Özgürlük Yolu-The Way Back (2010)
Filmin geçtiği dönemde Sovyet Rusya'da bulunan Polonyalı Sławomir Rawicz'in 'The Long Walk' isimli kitabından uyarlanan Özgürlük Yolu'nun hikayesi oldukça ilginç. Kitabın 1956'da yayınlanmasından ve 500.000 satıp 25 dile çevrilmesinden sonra pek çok kişi bu olayın ve hala hayattalarsa yaşayan tanıklarının izini sürmüş, hatta İngiliz BBC kanalı da bu efsaneyi belgeselleştirmiş. Böylesine yüklü bir bilinmezlik zincirine bağlı olan bu filmi yapma fikri de, işte bu BBC belgeselini seyrettikten sonra düşmüş yönetmen Weir'ın aklına.
"1940 yılında Sovyet Rusya’ya bağlı Sibirya çalışma kampından özgürlükleri için kaçtıktan sonra 6000 km yürüyerek Gobi Çölü'nü aşıp Hindistan’a ulaşan bir grup esirin yaşadıkları macerayı ve dramı ustalıkla anlatan gerçek olaylara dayanan bir yol öyküsü... " olarak özetleyebileceğimiz filmin hikayesi, geniş kadrosuyla daha da ilgi çekici bir hale bürünüyor.



Pi’nin Yaşamı-Life Of Pi (2012)
İzleyiciye çok farklı bir deneyim yaratacak olan LIFE OF PI, bizleri genç bir çocuğun inanılmaz macerasına sürüklüyor – heyecan verici, spiritüel, keyifli, tüyler ürpertici, espirili ve aynı zamanda trajik bir hikaye. Pi Patel’in Hindistan’daki egzotik bir hayvanat bahçesinden Pasifik’e uzanan yolculuğunda yaşadığı gemi kazası sonucu bir sandalda bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan ve üç yüz kiloluk bir Bengal kaplanı ile hayatta kalan tek insan olarak yaşadığı akıl almaz hikayesini sunuyor. Pi, uçsuz bucaksız okyanusta bir sandalda başbaşa kalan bu enteresan dörtlünün arasında hayatta kalma savaşı verirken, zekası sonucu besin zincirine kurban gitmemeyi başarır ve sonunda Kaplan Richar Parker ile başbaşa kalır. Pi hayatta kalmak için bu devasa kaplana büyük bir anlayışla yanaşmak zorundadır ve inanılmaz masalları böylece devam eder.

Sona Doğru-All Is Lost (2013)
Hint Okyanusu'nda tek başına gezinti yapan bir adam, yatının bir gemi konteynırına çarpması üzerine bilincini kaybeder. Uyandığında bilinci yerinde değildir ve kazayı yavaş yavaş hatırlamaya başlar. Telsiz, radyo ve navigasyon ekipmanını kaybetmiştir ve vahşi bir fırtınanın tam ortasında kalmıştır. Teknik donanımları olmadan bir hiç olan adam direnişi ve tecrübeli denizcilik geçmişi sayesinde hayatta kalacağına inanmaktadır. Okyanusun ve dalgalarının sesine kulak verir ve planlarını bu dalgalara göre yaparak yakınlarından bir geminin geçmesini dilemeye başlar. Ancak bu direniş hali zannettiği kadar kolay olmayacaktır. Zira okyanus son derece tehlikeli köpekbalıklarıyla doluyken doğal kaynakları da tükenmek üzeredir.


Kaynaklar: Sinemalar, BeyazPerde, Wikipedia

31 Temmuz 2015

Tırmanılması en zor ve tehlikeli dağlar

Eğer tırmanış meraklısı değilseniz muhtemelen tırmanması en zor dağ için Everest diyeceksiniz. Değil. En yüksek dağ olması onu en zor yapmıyor. Bakalım listedeki en tehlikeli dağlar nerelermiş.

Annapurna
İlk çıkış yılı 1950 olan bu dağda şimdiye kadar 53 kişi hayatını kaybetti. Aslında Annapurna isim olarak Himalaya Dağları’nın birçoğuna verilse de, dağcılıkla ilgili olanlar bunun tek bir dağı akla getirdiğini biliyor. Annapurna’nın zirve noktası, 8.091 metrede.



Nanga Parbat
Nanga Parbat, yani Çıplak Dağ. Dünyanın en yüksek 9. dağı. Bugüne kadar sayısız ölüme sahne oldu.

K2
Godwin Austen olarak da bilinen zirve, dünyanın en yüksek ikinci zirvesi. Aynı zamanda dünyanın en tehlikeli dağlarından biri. Yükseklik olarak Everest ile aynı olsa da, uzmanlara göre tırmanması çok daha zor ve tehlikeli. Özellikle hava koşulları, tahmin edilemez derece değişkenlik gösteriyor, bu da dağcılar için çok büyük bir risk.

Kangchenjunga
Son yıllarda gelişen teknoloji ve güvenlik unsurlarının dağcılık sporunda daha da önce çıkması ile tehlikeleri azalmış olsa da, Kangchenjunga hala en tehlikeli dağlardan biri. En büyük tehlikeler, çığ, buz ve tahmin edilemeyen hava koşulları.

Baintha Brakk
Ogre olarak da bilinen Baintha Brakk Dağı` nın zirvesine ilk defa 1977 yılında çıkıldı. İnanılmaz sarp kayalıklar, buz ile birleşince gerçekten de dünyanın en tehlikeli zirvelerinden biri haline geliyor.

Eiger
İsviçre Alplerinde yer alan The Eiger Dağı`nın kuzey yüzüne "Katil Duvar" ismi takılmış durumda. Fiziksel ve teknik olarak maksimum düzeyde dağcıların tırmandığı bir dağ olarak adlandırılıyor. Kaya ve buz düşmesi en büyük tehlikelerden.

Vinson Massif
Öncelikle Vinson Massif` in ne kadar tehlikeli olduğu içinde bulunduğu kıtadan da anlaşılabilir. 

Antartika!
İlk zirve tırmanışının 1966 yılında yapılabildiği bu dağ, yaz kış farketmeyen inanılmaz derecede soğuğu ve buz etkisi ile en tehlikeli tırmanışlardan biri olarak adlandırılıyor.

Matterhorn
İsviçre Alplerinin ikonik simgesi haline gelmiş The Matterhorn, muhtemel çığ ve kaya düşmeleri ile meşhur. Son yıllarda tırmanış sayılarının çok fazla artmış olması aslında tehlikeye daha da tehlike katıyor.

Fitz Roy
Şili ile Arjantin sınırında bulunan Fitz Roy, aslında sadece yükseklik olarak bu listeye giremezdi. Fakat granit yüzeyi, en profesyonel dağcılar için bile muazzam derecede tehlikeli. Şöyle anlatabilirz, Everest` e yılda 100` e yakın dağcı tırmanış yapabilirken, Fitz Roy için bir yılda bunu başarabilen sadece birkaç dağcı oluyor.

McKinley
Denali olarak da bilinen McKinley, Kuzey Amerika`nın en yüksek dağı. 100`den fazla dağcıya mezar oldu. Tırmanışların sadece %50`si başarıya ulaşıyor.

Kaynak: www.dagciyiz.biz

15 Haziran 2015

Dağ Başında, Enkaz Altında

Sevgili hocam AKUT Antalya Sorumlusu Yılmaz Sevgül’ün, arama kurtarma deneyimlerini anlattığı "Dağ Başında, Enkaz Altında" kitabı nihayet çıktı. Otuz canlı arama kurtarma faaliyetinin anlatıldığı eser alanın daTürkiye`de bir ilk. Başımıza gelen felaketler sonrasında hatırladığımız, zor durumda ki yakınımızı kurtaracak “kahraman” diye baktığımız bu insanların neler yaşadığını, nelere maruz kaldığını, iç dünyalarındaki fırtınaları okurken bazen boğazınız düğümleniyor bazen “işte bu” diye seviniyorsunuz.



“Kurtarılan yerli midir yabancı mıdır veya Arikanda kayalıklarında, daracık bir kaya setinde iki aydır aç susuz bekleyen bir keçi yavrusu mudur, yanmaktan kurtarılan bir orman parçası mıdır, karısına kızıp dağa saran bir Rus turist midir, kayalıklarda mahsur kalmış olmayı onuruna yediremeyen ve kurtarıcısından kaçıp köşe bucak saklanan deneyimli bir dağcı mıdır, hiç sorgulamadan, aynı heyecan, gerilim ve tatlı son ümidiyle” yola çıkılan arama kurtarmanın nasıl bir deneyim ve de özveri isteyen bir iş olduğunu anlıyorsunuz. Yapacağınız bir anlık hatanın bir cana mal olabileceğini bilerek, hiç tanımadığınız gözlerin yalvaran bakışları arasında zamana karşı yarışmak kısaca her anı gerilim ile dolu saatler. En olmadık zamanda, bazen yorucu bir günün ardından, bazen hasta iken, bazen de tatilinizde sizden yardım isteyen çaresiz insanlar. Olay yerine ulaşana kadar yaşadığınız çileli yolculuklar. Aç susuz en kaz altında geçen günler. Yirmi saattir kurtulması için çabaladığınız bedenlerin elinizde yitip gitmesinin ardından dökülen gözyaşları. Enkazda ki parasının peşine düşüp size rüşvet teklif eden gözü dönmüş insanlar. Kurtarılmayı bekleyen kalmadığında dönüş yolunda ki ölüm sessizliği, evde sizi bekleyen masadaki küflü peynir. İşte bu kitapta bunları ve çok daha fazlasını okuyacaksınız.

Deprem ve de felaketlerin hiç eksik olmadığı ülkemizde toplumun, devletin olaylar karşısında nasıl hazırlıksız olduğunu okuyunca inanamayacaksınız. Kahramanlık peşinde koşarken canını hiçe sayan dağcılara sinirleneceksiniz. Hiçbir ekipmanı olmadan kaya tırmanmaya kalkan Alman gence bu kadarda olmaz diye söyleneceksiniz.

Böyle şeyler benim başıma gelemez diye düşünüyor depreme, su baskınlarına çığa karşı hiçbir tedbir almıyorsanız bu kitabı okumanızı ve bir kez daha düşünmenizi tavsiye ederim. Lafı çok uzatmadan hiçbir maddi, manevi bir beklentiye girmeden gönüllü çalışan, hayatını tehlikeye atan bu insanların başından neler geçtiğini çok iyi özetleyen kitaptan bir bölümü sizlerle de paylaşmak istiyorum.

"Deprem bölgesinde bize 30 saattir enkaz altında olan bir kızın olduğu bilgisi geldi. Arkadaşlarımızla oraya hareket ettik. Kızın yanında ölmüş kardeşleri de vardı. Ona kardeşlerin yaşıyor yalanı söylendiği için biz de bu yalana devam ettik. `Önce seni sonra kardeşlerini kurtaracağız` dedik. Saatlerce süren çalışmanın ardından kızı kurtardık. Kızı ambulansa götürdük. Cankurtaran olay yerinden ayrılınca bir amcanın taşlı ve küfürlü saldırısına uğradık. Sonradan bu kişinin kurtardığımız kızın dayısı olduğunu öğrendik. Dayının bize neden saldırdığını ise polisler söyledi. Dayı polislere demiş ki, `Keşke yeğenim o enkaz altında kalsaydı da bu kadar erkeğin eli yeğenime değmeseydi` diye feryat etmiş. Bunu duyunca çok üzüldük. Sorunumuzun sadece enkaz altından çıkarmak olmadığını yer üstünde de sıkıntımız olduğunu kavradık."

28 Kasım 2014

Yedi Zirveler

1981 yılında iki Amerikalı iş adamı tarafından planlanan dünyanın yedi kıtasının en yüksek dağına tırmanmayı içeren proje verilen ad. Yedi zirvelere tırmanma düşü kuran bu iki zengin iş adamı Frank Wells ve Dick Bass tanışır tanışmaz projeyi hayata geçirmek için güçleri birleştiriyor. Frank Wells 49 yaşında Warner Brothers stüdyolarının başkanı, Dick Bass ise 51 yaşında Teksas’ta petrol kuyuları olan bir işadamı.

Proje her ne kadar teknik olarak çok zorlu görünmese de dünyanın uzak köşelerinde ki bu dağlara organizasyon düzenlemek, uygun koşulları ayarlamak, gerekli malzemeyi, zamanı, eğitimi, antrenmanı bir araya getirmek ve bu zirvelerde bir bardak sıcak çay içebilmek küçümsenecek bir başarı değil doğrusu.

Kıta
Zirve
Yükseklik
Ülke
Tırmanış tarihi
Afrika
Kilimanjaro, Kibo
5.895 m
Tanzanya
6 Ekim 1889
Antarktika
Vinson Dağı
4.892 m
Yok
17 Aralık 1966
Asya
Everest Dağı
8.848 m
Tibet, Nepal
29 Mayıs 1953
Avustralya      Okyanusya
Puncak Jaya (Carstensz Piramidi)
4.884 m
Endonezya
13 Şubat 1962

Mount Kosciuszko
2.228 m
Avustralya
1840
Avrupa
Mont Blanc
4.808 m
Fransa, İtalya
1786

Elbruz
5.642 m
Rusya
1874
Kuzey Amerika
McKinley Dağı (Denali)
6.194 m
Alaska/ABD
7 Haziran 1913
Güney Amerika
Aconcagua
6.962 m
Arjantin
14 Ocak 1897

Listenin en yükseği dünyanın da en yüksek dağı olan Everest. Bu yola çıkanların tartışmasız en zorlanacağı dağ olan Everest, 8848m.lik zirvesi ile ulaşılması en zor dağ. Çok sert hava koşulları ile bilinen Kuzey Amerika kıtasındaki 6194m.lik Mc. Kinley dağı bir diğer zorlu yolculuk. Antarktika kıtasının ortasında, Güney Kutbuna yakın 4892m.lik Vinson dağı ulaşım açısından en zorlayıcı olanı desek yanılmayız.
Diğer zirveler rotası zor olmasa da yüksekliği ile zorlu olan 6959m.lik Aconcagua, Avrupa’nın 5642m.lik Elbruz’u, Afrika’nın 5895m.lik kara piramidi Kilimanjaro ve de Avustralya’nın en yükseği 2320m.lik Kosciusko. (Bazı dağcılar Okyanusya kıtasının en yüksek dağı Papua Yeni Gine’de ki 4884m.lik Carstensz piramidini göz önüne almakta)

30 Nisan 1985’te Dick Bass, Everest dağının zirvesine ulaşarak Yedi Zirveleri tamamlayan ilk dağcı oluyor. Bugün elimizde Yedi Zirveleri tamamlayan dağcılar için iki liste var; biri, Carstensz ile diğeri de Kosciusko ile projeyi tamamlayan dağcıları içeriyor.

13 Haziran 2014

Başka Bir Okul Mümkün





Bir okul düşünün tüm çocuklar, veliler, çalışanlar, eğitimciler mutlu olsun. Çocuklar okula koşa koşa gelsin, pazartesini sabırsızlıkla beklesin. Bir okul düşünün Çocuk Hakları Sözleşme'sinde belirlenen hakları hayata geçirsin, çocukların kendilerini gerçekleştirmelerini sağlasın, katılımcı demokrasiyle yönetilsin, ekolojik dengeye saygılı olsun ve de ticari kar amacı gütmesin. Bir okul düşünün çocuğunuz sabah okula gitmek için sizinle kavga etsin. Bir okul düşünün çocuğunuz okulunun yönetiminde söz sahibi olsun, yanlış okumadınız bayağı okulu çocuklar yönetsin. Mesela okula bir trambolin mi alınacak buna onlar karar versin, ya da ne bileyim okula bir ziyaretçi mi gelecek onlardan izin alınmadan kabul edilmesin. (http://www.baskabirokulmumkun.net)
Bir okul düşünün çocuğunuz o gün neyi öğrenmek istiyorlarsa onu öğrensin. Seçim yapabilme hakkı olsun resim mi yapmak istiyor, seramik mi yapmak istiyor ya da jimnastik mi yapmak istiyor buna kendisi karar versin. Öğretmenler sadece onların öğrenmelerine yardımcı “arkadaşları” olsun. Bir okul düşünün çocuğunuz hiçbir ama hiçbir konuda yarıştırılmasın ve de bir birileri ile kıyaslanmasın.



Bir okul düşünün meclisi olsun, çatışma ve çözüm sorunu kurulu olsun, aile meclisi olsun, beslenme ilkeleri olsun, mimari ilkeleri olsun.  Bir okul düşünün ki ekolojik yasamı kendisine dert etsin. Hayvan haklarına saygılı temiz enerjiden yana dünyanın kaynaklarının sınırlı olduğunun farkında olsun.
Ne güzel de hayal kuruyorsun dediğinizi duyar gibi oldum. Keşke böyle okullar olsa ancak nerdeee diyen sesiniz yankılandı sanki. Ancak bu yazdıklarım hayal değil. Bodrum da böyle bir okul var. Ben de sizler gibi okuduklarıma inanmakta zorluk çekince kalkıp Bodrum’a gittim. Kendi gözlerimle gördüm çocukların nasıl da mutlu olduklarını. Sinema atölyesinde, seramik atölyesinde gördüklerime inanmakta zorlandım. Sorunlar karsısında buldukları çözümlere şapka çıkarttım. Okul meclisinde tartışılan konuları okuduğumda gözlerim parladı. MUTLU KEÇİ’den (çocukların okullarına verdikleri ad) ayrılmak istemedim. Orada bir köşede öylece kalsam, kaçırdığım çocukluğumu yeniden yaşayabilir miyim diye düşünmeden edemedim.



Bir grup gönüllü insanın (onlara için çok şey yazabilirim ancak benim bulabildiğim tek tanımlama onlar gerçekten İNSAN) çocuklarla neler yapabildiklerini görmek topluma dair kaybolan umutlarımın yeşermesini sağladı. İnsanın egosunu yenip bir araya geldiğinde neleri yapabildiğini görmek heyecanıma heyecan kattı. Böyle bir okulun mümkün olduğunu görünce çıktığımız yolun ne kadarda heyecanlı, öğretici bir yol olduğunu gördüm. Siz de Çanakkale’de böyle bir okulun mümkün olduğunu düşünüyorsanız bize katılın. (BBOM ÇANAKKALE https://www.facebook.com/groups/1470357133200439/)


12 Mayıs 2014

Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu 50 Yaşında



50. kez start alacak Cumhurbaşkanlığı bisiklet turu bu hafta sonu başlıyor. Uluslararası Bisiklet Birliği (UCI) tarafından 2010 yılı itibariyle Hors Category (2.HC)'ye yükselen; dünya'nın yegâne Kıtalararası Bisiklet Turu, 2014 yılında "Bisikletin 50 yıllık tutkusu” sloganıyla dünyaca ünlü sporcu ve takımların üst düzey mücadelesine sahne olacak. Zira turda bu yıl Britanyalı bisikletçi Mark Cavendish yarışacak. Fransa, İtalya ve İspanya Turu'nda toplamda elde ettiği 43 etap birinciliği ile kariyerinde 100'ün üzerinde yarışta bitiş çizgisini ilk sırada geçmeyi başaran Mark Cavendish, Türkiye'de ilk kez sahne alacak. Cavendish, Fransa Turu'nda kazandığı 25 etap ile sadece Fransa Turu'nun değil, yol bisikleti tarihinin de en iyi sprinterı olarak gösteriliyor. 2010 İspanya Turu, 2011 Fransa Turu ve 2013 İtalya Turu'nda sprint puanları klasmanında birinci gelen Cavendish, üç büyük turda da unvanını tescillemişti. Başarılı bisikletçi, 2009 yılında bisikletin en uzun tek günlük yarışı bahar klasiklerinin gözdesi Milan-San Remo'da birincilik kürsüsünde yer almış, 2011 Dünya Yol Bisikleti Şampiyonası'ndaki performansıyla gökkuşağı renkli dünya şampiyonu formasına ulaşmıştı.

Bu yıl en büyük hedefinin Fransa Bisiklet Turu olduğunu açıklayan Cavendish sezon öncesi Giro’yu (İtalya Bisiklet Turu) pas geçerek Türkiye’yi tercih etti. “Hastalığı planlarımızı değiştirmemize neden oldu” diyen Omega Pharma Quick Step (OPQS) takım direktörü Rolf Aldag “Fransa Turu’na bizi hazırlayacak mümkün olan en iyi program üzerine çalıştık. Mark Türkiye’ye çok güçlü bir takımla gelecek.” Cavendish’i finishe taşıyacak ekipte Mark Renshaw, Alessandro Petacchi, Gert Steegmans, Gianni Meersman ve Iljo Keisse var gibi isimler var. Bu yıl tura katılacak diğer önemli simler Andre Greipel, Theo Bos, Andrea Guardini, Francesco Chicchi, Aidis Kruopis ve Leigh Howard.

Toplam mesafesi 1254 km olan TUR 2014 yarış parkurunda bisikletçileri üçüncü ve altıncı etapta iki önemli tırmanış etabı bekliyor. Deniz seviyesine göre 1825 m yükseklikte Elmalı Göğübeli geçidinde bitecek olan 3. etap 50.yıl mücadelesinin en uzun ve en yüksek etabı olarak dikkat çekiyor. TUR 2014'ün en uzun ikinci etabı olan 6.etabın sona ereceği Selçuk tırmanışında ise bisikletçiler son 5 km'de 400 m yükseğe tırmanarak Meryem Ana tepesine ulaşacak. Tırmanış bölümleri bakımından zengin ve sporcuları zorlayacak bir diğer etap ise 1 Mayıs günü koşulacak olan Marmaris-Turgutreis mücadelesi olacak.
Klasman liderinin türkuaz mayoyu, dağların kralının kırmızı mayoyu, sprinterlerin (Türkiye güzellikleri) beyaz mayoyu giyeceği tur TRT ve Eurosport tarafından canlı olarak yayınlanacak.


8 Profosyenel, 12 kıta ve bir Türk takımının yarışacağı turun bu yıl bir diğer sürprizi maskotu. Aydan Çelik tarafından tasarlanan maskot bu yıl görücüye çıkıyor. Ülkemizde yapılan en iyi spor organizasyonlarından biri olan Cumhurbaşkanlığı Bisiklet turunu kaçırmamanızı öneririm.