16 Mayıs 2010

Geyiksivrisi


Saat sabaha karşı üç, çalan saatimin sesi ile yataktan fırlıyorum. Gençlik ve spor bayramında hedefimiz Antalya’nın tek teknik tırmanış gerektiren dağı Geyiksivrisi. Uykumu açıp mideme günaydın demem gerekiyor. Sıcak bir kekik çayı eminim iyi gelecek.  Öyle de yapıyorum. Zorda olsa yediğim birkaç lokma bir şeyin ardından saat tam dörtte hareket yerindeyim. On beş dakika içinde ekip tamamlanıyor ve yola çıkıyoruz.  Kırk beş dakikalık bir yolculuğun ardından  çağlarca mevkiğinde, rotanın başlangıç noktasındayız.
Teknik malzemelerin dağıtımından sonra (karabina, sekizli, pürsik, perlon, emniyet kemeri) beş buçukta tırmanışa başlıyoruz. Herkesin keyfi yerinde havada hafif bir ayaz var tam istediğimiz gibi. Çantalar birazda olsa ağır. Zira teknik malzeme yiyecekler ve beş litre su taşıyoruz. 
Birinci boğazdan sonra küçük seti ipsiz geçiyoruz. Ardından kar kulvarlarını geçip saat yedi gibi Mola kayalarında (1228 Mt) kısa bir mola veriyoruz. Güneş doğuyor ve Antalya’nın suliyeti beliriyor. İşte diyorum her şeye değer.Geyik sivrisi adından da anlaşılacağı üzere geyiklerin yaşadığı bir dağ (yerlerde avcıların boş kovanlarını görmek insanın canını sıkıyor) sarp kayalık ve çok dik bir yapısı var.   
On dakika molanın ardından yola devam. Sıra yan geçişe geliyor. İsmail hocanın ekibin durumuna da bakıp verdiği karar gereği emniyet almıyoruz. Bir saate yakın oldukça dik bir parkurun ardından saat dokuza doğru masataş tayız. (1350m.) derken sis bastırıyor ve Antalya kayboluyor. Görüş mesafemiz oldukça düşüyor. İçilen çayların ardından zorlu bir parkur bizi bekliyor. Durmak yok yola devam. Yarım saatin ardından ağaç merdiven (1480) dedikleri boğaza geliyoruz. Oldukça tehlikeli (rotanın her yerinde elli-yüz metrelik uçurumlar var) boğazı kadir hocanın ve İsmail hocanın kontrolünde aşıyoruz. Sırada sarp kayalık bir duvar var. İp açmamız şart. Dört beş zorluğunda duvarı sıra ile tırmanıyoruz. Hava bir açıyor bir kapatıyor. Lider sürekli motive ediyor. -Hadi beyler ha gayret az kaldı. Ancak Adem ile o eğlence dorukta. zorlansamda umurumda değil. Kah ot yiyor kah fıkra anlatıyor durmadan elinde makine fotoğraf çekiyor, fıkra anlatıyor. 
Derken son kayalarda aşılıp saat onbir gibi zirvedeyiz. (1720m) Hatice hanım, kazım ağabeyler, İsmail ve kadir hoca, İstanbul’dan gelen iki arkadaş (adem ve esin) çiğdem hanım, ali ihsan bey, Adnan bey, miniğimiz ılgın toplanıp fotoğraf çekiyoruz. Hava açık ancak sis ve bulutlar yüzünden görüş mesafesi çok düşük. Zirvede bir taşa uzanıp soluklanıyorum. Az da olsa birşeyler yiyorum. Zirve keyfide  olmasa çekilirmi kahrı bu dağların. 
Sıra zorlu dönüşte. Sürekli kaya ve uçurum olduğundan dikkati elden bırakmak hayatı bırakmak anlamına geliyor. Sis yüzünden yanlış bir yere iniyoruz. Önümüz uçurum. Tırmanış yeniden başlıyor. En zoru da bu ya. İndiğin yeri tekrar çıkmak. İmdadımıza GPRS yetişiyor. Rotaya girip inişe devam ediyoruz. İp ile inişin ardından ağaç merdivende tekrar ip açıyoruz. Masa taşa geldiğimiz de saat 16 olmuş. Molanın ardından inişe devam. Kaslar yorgun ve isteksiz. Rota dik ve zorlu ancak motivasyon tam olduğu için her şey yolunda. Ancak çantalardaki sular bitmek üzere. On saat olmuş yola çıkalı. En az dört litre su içmişim.
Buradan kekik toplamadan asla inmem. Zira her yer kekikle dolu. İnsan koparmaya kıyamasada dağların ikramını bereketini ve kokusunu kekikten başka ne verebilir ki?
Güneşten çoktan kayboldu neyseki saat 18.30 ve araçlar göründü. Koşar adım başlangıç noktasına atıyoruz yorgun bedenlerimizi. Suyu artan birkaç arkadaştan kana kana su içip üzerimi değiştiriyorum. Teknik malzemeler teslim edildikten sonra, dostlarla vedalaşıp yola koyuluyoruz. Sabaha karşı üçte çıktığım evime, kızıma ve eşime kavuşmam 17 saat sonra saat 20 yi buluyor. Güler yüzlü iki bayanın ikramları tüm yorgunluğumu alıyor.