Safari
günü sabahının da çok yüksek bir enerji ile uyandım. Ne de olsa beş bin
metrelerden bin metrelere inmiştik ve akyuvar sayımızda inanılmaz bir değişim
vardı. Üzerine güneşli, otuz derecelerde bir Afrika günü eklenince keyfimiz
yerindeydi. Otelimizin bahçesinden toplanıp demlenen kahvelerinden kaç fincan
içtiğimi hatırlamıyorum doğrusu.
Kahvaltının
ardından bizi almaya gelen jip ile saat dokuza doğru yola çıktık. Arusha’da
eksiklerimizi tamamlayıp Manyara milli parkına vardığımızda çoktan öğlen
olmuştu. Park girişinde bizi maymunlar karşıladı desem yalan olmaz. Etrafımızda
yüzlerce baobab ağacı ile dolu. Bir saatlik beklemenin ardından parka giriş
yapıyoruz. Etrafımız bize o kadar yabancı ki her metresi daha önce hiç
görmediğim onlarca bitki, hayvanlarla dolu. Uzun uzadıya incelemek mümkün
değil. Araç şoförümüzün kulağı telsizde nerede bir hayvan var hemen o bölgeye
gidiyoruz. Tabi yolumuzu maymunlar kesmediği sürece. Bazen yüzlerce metreden
görebildiğimiz hayvanları bazen üç metreden görme şansını yakalıyoruz.
Oradan
oraya derken saat on sekize doğru parktan ayrılıyoruz. Berbat bir yol ve uzunca bir araç
yolculuğunun ardından otelimize vardığımızda adeta büyüleniyoruz. Botanik bir
kahve bahçesinin arasına Hollandalı bir girimci tarafından kurulan tesis o
kadar güzel ki tam bir cennet. Güzel bir akşam yemeğinin ardından ateş başında
şarap içip sohbet ediyoruz.
Safarinin
ikinci gününde hedefimiz Ngorongoro milli parkı. Volkanik bir yanardağın
çökmesinden oluşan milli park bölgenin en görülmeye değer yeri Ancak milli
parka yapmadan ilk hedefimiz Masai köyü. Afrika’nın Yörükleri de
diyebileceğimiz bu yerli halk hala yarı göçebe hayatı yaşamakta. Tanzanya ve
Kenya topraklarında Masai Mara dedikleri bir bölgede uzak dağ köylerinde yaşayan
bu halktan etkilenmemek elde değil.
Masai
köyünün ardından Ngorongora milli parkına giriş yapıyoruz. Yirmi beş
kilometrelik bir yarıçapa sahip parkın sınırları altı yüz metreye yakın
dağlarla çevrili. Havyalar için büyükçe bir hapishaneyi andıran parkta zürafa
ve timsah dışında bütün yaban hayvanları var. Rehberimizin iletişim başarısı
sayesinde leopar dışında tüm hayvanları görme şansı yakaladık diyebilirim.
Akşamüzeri gördüğümüz aslan ailesi unutulmazlar arasındaydı.
Yorucu
geçen iki günün ardından artık Türkiye ye dönme vakti geldi. Hani dönerken
geriye baktığınız yerler vardır ya Afrika insanından, doğansına derin izler bırakan
bir coğrafya. Daha şimdiden yeniden Afrika seyahat planları yapıp havaalanına
doğru yola koyuluyoruz.